27 Nisan 2009 Pazartesi

CAPITÁN


Bir hedefe ulaşmak istiyorsan o hedefe ulaşmak için arzun ve düştüğün durumlarda seni ayağa kaldıracak bir liderin olmalı ve bununla beraber yarattığın bir gelenek...

Sevilla Sevilla 2 4 R. Madrid R. Madrid

26 de Abril - Dom-19:00 h.

Estadio:
Ramón Sánchez-Pizjuan
Árbitro: Pérez Burrull

1-0 Renato (17')
1-1 Raúl (45')
1-2 Raúl (63')
1-3 Raúl (66')
2-3 Capel (80')
2-4 Marcelo (92')


25 Nisan 2009 Cumartesi

23 Nisan 2009 Perşembe

Karşıyaka - Manisaspor Part 4

Levent Eriş'ten:

"Resmen savaş ilanı yapılmış. Gol atılıyor, Kerem kulübemize gelip, küfür ediyor. Bu terbiyesizliğin sebebi ne, yöneticiler girmiş sahaya sağa sola yumruk atıyorlar. Manisa’ya normal yoldan gidemiyoruz. Bornova’ya kadar taraftarlar pusuya yatmış. Elleri kesilenler, gözleri patlayanlar. Sabah 3’e kadar hastane hastane dolaşıp, yaralıları ziyaret ettik"

21 Nisan 2009 Salı

#23


Ben senin takımına hatalı gol yedirdikten sonra 40 metre top sürüp gol atma hırsını sevdim.

Number one is Carragher
Number two is Carragher
Number three is Carragher
Number four is Carragher......

We all dream of a team of Carraghers
A team of Carraghers
A team of Carraghers
We all dream of a team of Carraghers
A team of Carraghers
A team of Carraghers


Number five is Carragher
Number six is Carragher
Number seven is Carragher
Number eight is Carragher

We all dream of a team of Carraghers
A team of Carraghers
A team of Carraghers

Number nine is Carragher
Number ten is Carragher
Number eleven is Carragher
And 23 is Carragher

We all dream of a team of Carraghers
A team of Carraghers
A team of Carraghers

Karşıyaka - Manisaspor Part 3


Şu aşağıdaki pankart Karşıyaka'nın Türk tribünlerine yaptığı bir katkıdır. İtalya'da yapılsaydı heralde birçok kişiye ilham kaynağı olurdu.
Bu pankart tamamen Karşıyaka Çarşı'nın kolektif emeği sonucu oluşturulmuştur. Toplantıda herkesten toplanan 1-2 tller ile alınan bez ve spreyler sabah 4'e kadar süren el emeğinin ürünüdür. Fikri ortaya atandan para verene, para toplamak için koşturandan pazar akşamı kumaşçı arayana, sabah 4'e kadar graffiti yapan semtin çocuklarına kadar herkese teşekkürler.


Karşıyaka - Manisaspor Part 2

Ekşi Sözlük'te biri güzel yazmış.

"bizim için skor filan önemli değildi. son 7 haftadır düşüşte olan bir takımın karşısında formda olan ligin ilk haftasından beri bank asya'da ki diğer takımlara attığı bütçe farkı ile şampiyon olduğu belli olan bir takım. mağlubiyet bekliyordum açıkçası kendi adıma.
benim maça gitme sebebim yıllardır bizim tarafımızdan muhatap alınmayı bekleyen ama lise formalarıyla maça gelip "manisa okula tenefüs bitti" gibi makaralara maruz kalan manisalıların, 21 yaşında pırlanta gibi bir delikanlı olan özgüre yaptıkları saygısızlıktı. istedikleri olmuştu, muhatap almıştık onları ama hayatlarında hiçbir mevzuya girmemiş, ölmeyi bayılmak zanneden manisalılar başlarına gelceklerini tahmin edemiyorlardı.
manisa taraftarı ön kapısı açık otobüsten çekilmelerine yumruk atılmalarına rağmen içeri kaçıp koltukların arkasına sığınmayı seçti maç öncesi. otobüsler güvenlik çemberinin arkasına geçince küfüre başladılar biz tellere yüklenince yine geri kaçtılar. maç sonunda ise özgür abilerine yapılan saygısızlığı yüzlerine vurmak için manisa yoluna binlerce genç gitti. polis teyakkuz halinde olmasaydı bugün çok başka şeyleri yazıyor olurduk.
10'da biten maçta manisalılar yarım saatlik yol olan evlerine 2.30 da gitti. muhtemelen ömür boyu dün yaşadıkları korku o gerizekalılara yetecek. sonuç olarak karşıyaka taraftarı 30 hafta süren duruşunu bir seferliğine bozdu ve hayatları boyunca ezik yaşamaya mahkum olan manisalıları o söylediklerine pişman etti. ölmüşün arkasından küfredecek kadar erkek olanlar nedense otobüsten inemedi. olay budur. gecenin tezahuratı "madem erkektin otobüsten inseydin".

rahat uyu kardeşim."


18 Nisan 2009 Cumartesi

Looking For Eric


Aceto'dan gördük, heyecanlandık. Paylaşalım dedik.

Eric Cantona'nın oynayacağı (sonunda o da muradına erdi) filmin yönetmeni işçi sınıfı temalı filmlerin yönetmeni, ingilizlerin bana göre açık ara en iyi yönetmeni Ken Loach. 110901 serisinde yaptığı, bir sürü yalaka sinema örneğinin yanında yıldız gibi parlayan filminin yanı sıra "The Wind That Shakes The Barley" gibi bir şahaserin yaratıcısı bu adamdan biraz daha soft bir film. Yine de izlemeye değer olacağı kadrodan belli. Yönetmeni henüz tanımamış olanlar için film çıkana kadar da tanımak için bir fırsat yaratır bu film.



Director: Ken Loach
Writer: Paul Laverty (screenplay)
Release Date: 27 May 2009 (France)
Genre: Comedy | Drama | Sport

Synopsis: "Eric the postman is slipping through his own fingers…

His chaotic family, his wild stepsons, and the cement mixer in the front garden don’t help, but it is Eric’s own secret that drives him to the brink. Can he face Lily, the woman he once loved? Despite outrageous efforts and misplaced goodwill from his football fan mates, Eric continues to sink.

In desperate times it takes a spliff and a special friend to challenge Eric to journey into the most perilous territory of all – the past.

As a certain Frenchman says, “He who is afraid to throw the dice, will never throw a six.”


http://www.lookingforericmovie.co.uk/

16 Nisan 2009 Perşembe

Karşıyaka - Manisaspor

Maça 4 gün kala hafızaları tazelemek ve tarihe not düşmek amacıyla yazıyorum bu yazıyı. Manisa ve Karşıyaka'nın arası hiç bir zaman iyi olmadı, iyi olmadığı gibi asla büyük düşman da olunmadı. En yakın temasımız skorunu hatırlamadığım bir maçta kapıları kırıp onların kapalısına girişimizdi. Her manisa deplasmanında yaşadığımız taşlanma vs. klasik köy takımı taraftarı profili olağan şeyler. Zaten manisa vestel'e satılıp süper lige çıktıktan sonra pek karşılaşmadık.
Bu sene ligin ilk yarısında 1000 kadar taraftar ile gidilen deplasmanda, taraftar ve takım iyi bir performans ortaya koymuştu. Bu rövanş maçını bu kadar önemli kılan şey ise kaybettiğimiz arkadaşımız Özgür'e bütün manisa tribünün küfretmesiydi. Aşşağılık manisayı bizim önümüzde değerli kılan budur. Onun dışında ne şehir ne de taraftar olarak asla muhatabımız değiller.
Göreceğiz.

15 Nisan 2009 Çarşamba

Hillsborough

Konuyla ilgili çok şey söylemeye gerek yok.



Şarkı Coldplay'den Fix You.

And the tears come streaming down on your face
When you lose something you can't replace
When you love someone, but it goes to waste
Could it be worse?

İstanbul Derbisi

Allaha çok şükür futbola meraklıyız. Uganda - Cogito Cumhuriyeti maçı olsa televizyonda bir takım tutar (genelde mağlup olanı) seyrederim. Ben hayatımda bu Galatasaray - Fenerbahçe maçları kadar sönük geçen maçlar çok az gördüm. Top oynamayıp saçmalayan futbolculardan tutun da, şekil yapıcam diyip sahaya inip koşmayı bırakan kolpa taraftara kadar tam anlamıyla kötü.
Birinci ligde bir göztepe maçı lazım bize, kendimizi ifade etmemiz açısından.

5 Nisan 2009 Pazar

Wolfsburg 5 - Bayern Münih 1

Futbolun sevdiği hikayelerden biriydi yine bu maç. Bu sene açık ara Avrupa'nın en zevkli ligi olan tribün/tezahurat/deplasman kültürünün gelişmesi, hücum futbolu ve yayın kalitesiyle ilgiyle takip ettiğimiz bir Alman ligi. Muhteşem forvetler, güzel hücüm kombinasyonları, yeni yıldızlar, her hafta değişen liderler. Bu maçın güzel hikayesi ise Bayern'den apar topar kovulan ve ardından Wolfsburg'un teknik direktörü olan Magath'ın intikam maçıydı. Maç hakkında konuşmaya pek gerek yok, ilk yarı ortada geçen maç, ikinci yarı Bayern'i sürklase eden Wolfsburg. 5. gol tuz biber olmuş, bizim 5-2'lik maçta attığımız 5. gole benziyor.

4 Nisan 2009 Cumartesi

Premier League

İngiltere'de CR7'nin bir iberyalı olarak hayallerinin takımı Real Madrid'e bu yaz kesin gideceği ve bunun şu anki performansına etki ettiği, bütün herşeyin tamam olduğu ve Gerrard'ın sözleşmesini 2 sene uzattığı yazıyor. 8 maç var, Liverpool Man Utd.'ın bir maç fazlayla bir puan gerisinde.
En son 89/90 sezonunda şampiyon olan Liverpool ilk defa bu kadar yakın şampiyonluğa. Şampiyonluklar sadece sahada kazanılmaz. Liverpool bu gelişmelerden sonra şampiyonluğa bana göre daha yakın. Bu sırada 89/90'da Alex Ferguson'ın 4. sezonunda Manchester'ın ligi 13. bitirdiğini ama Fa Cup'ı alarak Ferguson ile ilk kupalarını kazandıklarını da belirtmek lazım.

2 Nisan 2009 Perşembe

Depeche Mode

Songs of Faith and Devotion'da ruhsal açıdan (ayrılık, meşhurluğu kaldıramamak, uyuşturucu, alkol) dibe vurmuş kişilikleriyle müzik tarihinin en güzel albümlerinden birine imza atan Depeche Mode'un o tarihten itibaren yayınladığı 4. albümleri olan Sounds of the Universe çıkış tarihinden 10 gün önce nete düştü. Sofad'ı anmamın tabii ki bir nedeni var. O albümden sonra çıkan hiçbir albüm tutmadı ve fanlar tarafından sürekli eleştirildi. Sofad Depeche Mode'un yükseliş devrinin son albümüydü. Özellikle Playing the Angel'da kullanılan endüstriyel gitar soundu bir çok fanı soğuttu. Bu arada bir not düşmem gerek buraya, bu yapılan eleştiriler tabii ki Depeche Mode ayarında eleştiriler. Demek istediğim Dm'in en kötü albümü bir çok grubun en iyi albümünden daha güzeldir.
Sounds of the Universe muhteşem reklam kampanyası ve iddialı ismiyle geldi. İlk single Wrong klibi ile beklentilere cevap veremese de güzel bir 80'ler elektro şarkısı olarak albüm hakkında beklentileri arttırdı. Albüm ise bana göre beklentilere cevap vermekten çok uzakta. Bu albüm Playing the Angel'dan sound olarak daha doyurucu. Endüstriyel gitarların azlığı ve o DM'in kendine has "downtempo" ve "karanlık" soundu Sofad'dan bu yana en güzel biçimde yansıtılmış ama yine de albüm "klasik" seviyesinde değil kesinlikle.
Albümün öne çıkan şarkıları, DM'in S&M serisinin son halkası "In Chains", ilk single "Wrong" ve tam bir konser şarkısı olan "Peace". In Sympathy ve "Hole to Feed" ise albümün diğer dikkat çeken şarkıları. Pet Shop Boys'un çağı yakalayan mükemmel albümünden sonra bu albüm gerçekten kötü geldi, ben Yes'i dinlemeye devam ediyorum. Albümde büyük bir Jean Michel Jarre ve Kraftwerk etkisi göze çarpıyor bu arada bunu da belirtmeden geçmek olmaz.

Single'ın klibi aşağıda,



Değinmişken PSB'nin single'ı Love Etc. yi de koyalım.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Türkiye:1 - İspanya: 2

Maçı açıkçası umutla izlemedim. Türkiye'nin iç sahada daha iyi değil ama daha hırslı oynayacağı kesindi. İspanya'nın bizim golden önce oynadığı oyun 2 maçın da en iyi oyunuydu. Arda'nın ortasında golü bulduğumuzda Fatih Terim şansı dedim. Birçok sefer şans Fatih Terim'in yanında olmuştu. İspanya'nın oyunu yarı sahamıza yıktığı zamanlarda bulunan bir gol İspanya'nın hem kendine güvenini kaybettirdi hem de bizim topa daha çok sahip olmamızı sağladı. O sırada kaçırdığımız golleri atabilseydik şu an muhtemelen korna sesleri şehirlerimizi süslüyor oluyordu. Oyunu Xavi'nin yeteneğine bırakmış olan ispanyollar bu ismin muhteşem ve akıllı oyunu sayesinde toparlanabildi. Özellikle ilk yarıda yaptığı 3 kişinin arasındaki 2 kere dönerek top saklaması muhteşemdi. Oyunu bu kadar iyi yönlendirebilen bir orta saha oyuncusunu uzun zamandır görmedim. Allah sakatlık vermezse bu İspanyollar 2010'da finalin en büyük adayıdır. İspanya'nın Xavi'nin akıllı oyunu sayesinde toparlandığı zamanlarda gelen penaltı golünün ardından Fatih Terim'in Nihat'ı ve Semih'i çıkarıp Batuhan'ı tek forvet oynatması kazanmamız gereken bir maçta acaba ne anlama geliyordu, gerçekten çözemedim. Bunun üstüne o ana kadar takımın en iyisi ve en iyi top yapan adamı Arda çıkınca maç benim açımdan sıkıcı olmaya başladı. Nuri Şahin 87. dakikada oyuna girmesi ise gönül almadan başka bir anlam ifade etmiyor. 21 yaş altının harika çocuğu bu sezon milli takımda sadece 3 dakika oynayabildi. İmparatorun bir bildiği vardır diyelim. Gereksiz bir pozisyonda Casillas'a omuz atan, faul yaptığında sırıtan Batuhan'ın daha bu yaşta kontra atağa çıkacakken topa koşucak mecalinin olmaması neye bağlanır bilemiyorum. Son dakikalardaki şuursuz baskımızın İspanya için şans getireceği belliydi. Torres'in umursamaz ve kötü oyunu sayesinde oyunu son dakikaya kadar tutabildik. Bizim ligde kötü oynayan Guiza'nın asistiyle gelen golü Bosna'nın galibiyetiyle beraber yine bir Türkiye mucizesi olmazsa kendimize tutacak bir takım arayacağız kendimize. Yarın muhtemelen Fatih Terim'in sözleşmesi uzatılır. Ne de olsa bu takım ülkenin değil belli başlı insanların takımı, yoksa Emre Belezoğlu gibi futbolu unutmuş birinin her maç oynamasının başka bir açıklaması yok.